Herkes ne çok şey biliyor? Etrafımızda her konunun ahkam keseni mutlaka çıkıyor. Âdeta bilginler dünyasında yaşıyoruz.
Bu bilginler dünyasında dolanan bilgiler bir türlü kendi yörüngesinden çıkamıyor. Şimdi ne demek bu diyeceksiniz?
Dar kalıplı ruhlarda bilgi eğreti duruyor. Bilgi, ruhun özüne inmedikçe kök salamayıp sürgünleri de kuruyup gidiyor.
Dünya üzerinde yaratılmış her varlık, mutluluğun anın güzelliklerine akmakta gizli olduğunu biliyor mesela. Geçmişin tortularının kör edici bakışlarıyla yaşama açılan penceremizi karartıyoruz. Geleceği o kadar düşünüyoruz ki geleceğin geldiği zamanın şimdiki zaman olduğunu kavrayamıyoruz. Olmayan zaman dilimlerinde yaşadığımızı sanıyoruz.
Bu dünyanın da gelip geçici olduğunu ‘‘iyi’’ biliyoruz. Mal mülk biriktirmekten de geri durmuyoruz. Bu öyle bir hâle geliyor ki fazla para kazanma hırsından yatağımızda uyuyamıyoruz. Bankadaki paramızı yiyemiyor, paylaşma işine gelince ise kıyametleri koparıyoruz.
Kapitalist dünyanın oyunlarını da gayet iyi biliyoruz. Kurduğu tuzaklara düşmememiz gerektiğini de… Reklamların bilinçaltımızı yıkamasına izin veriyoruz. Aldıkça alıyoruz, aldıkça alıyoruz. Minimal yaşama bir türlü geçmeyi beceremiyoruz. Tüketirken tükenip gidiyoruz borç batağında. Etrafım iki yakası bir araya gelmeyen insanlarla dolu yazık ki.
Her şeyi olduğu hâlde kendini fakir hisseden insanlar da aslında gerçek zenginliğin ne olduğunu da gayet iyi biliyor. Ancak kalp gözüne perde inmiş bu ruhlarda da bilgi eğreti duruyor. Bir türlü huzuru ve mutluluğu yakalayamıyorlar.
Bakışlarımızı dış dünyadan kendi iç dünyamıza çevirmemiz gerektiğini, kendimizi değiştirmenin dünyayı değiştirmekten daha kolay olduğunu da gayet iyi biliyoruz. Kendi bahçemizi yetiştireceğimiz yerde elimize bir kitap alıp okumaktan aciz mucize mutluluğun gökten zembille inmesini bekliyoruz. Kendimize dönüp kendimizi gerçekleştirmede sınıfta kalıyoruz.
Kendi iç dünyasını zenginleştirip güzelleştiremeyen, kendi öz kaynaklarını işleyemeyen, dışa bağımlı ya da takıntılı bireyler olduğumuz müddetçe – memleketim gibi- kalkınamayız.
Gidişatı durdurabilmenin yolu: bilgiyi yörüngesinden çıkarıp zamana nakış nakış işlemek, ruhumuzun derinliklerinde çatlayan tohumlarımızı yeşertip ormana dönüştürebilmektir. Bunu başarabildiğimiz ölçüde yaşamda var oluruz.
Bunu da kim bilir acaba, kim bilir?
Sibel ÇAĞLAYAN/ EĞİTİMCİ YAZAR

Yorum Yazın